İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünde rahmetli hocamız Prof. Dr. Nihat Keklik bizlere tam dört sene (1963-1967) “Akıl ve İnanç” dersi okuttu. O zamanlar Fakültede Tarih ve Edebiyat bölümlerinde “Osmanlıca” adı altında bir ders okutulurdu.  
Osmanlıca, 13 ve 20. yüzyıllar arasında Anadolu’da ve Osmanlı İmp.nun  yayıldığı bütün ülkelerde yazın ve yazışma dili olarak kullanılan, özellikle 15. yüzyıldan sonra Arapçanın ve Farsçanın aşırı ölçüde etkisinde kalarak Türkçe, Arapça ve Farsçadan oluşan yapay bir dil durumuna gelmiş olan dile verilen ad. Benim Osmanlı’cam da çok iyi idi. Rahmetli Bekir Özata amcamla Osmanlıca yazışırdık. Ama bugün amcama yazdığım Osmanlıca metinleri okumakta bayağı zorlanıyorum. 
Arabistan’da doğan İslam dininin kutsal kitabı Kuran bir Arap olan Peygamber Efendimize, ‘Arapça’ olarak tebliğ edilmiş. “Arapça, İslam dili olduğu için bu dilin değiştirilmesi mümkün değilmiş. Yüzyıllardır İslam âlemi böyle avutuldu.
Böyle bir mantık olur mu?
Ne dediğini, neden dediğini, doğru telaffuz edip etmediğini, dediğinin ne anlama geldiğini bilmeden yapılan ibadet, ibadet olur mu; ibadetten sayılır mı?
Harika dilimiz Türkçemiz dururken; neden elin Arap’ının, diliyle tapınalım?
İşte Hıristiyanlar. Her Hıristiyan, kendi dilinde tapınır.
İsa Peygambere, indirilen İncil’in dili Aramice’dir.
Hıristiyanların hiçbiri bugün ölü lisan sayılan Aramice’yi bilmez.
Bilmeye, öğrenmeye de zaman ayırmazlar. Niye ayırsınlar ki?
Amerikalı ve İngiliz Hıristiyanlar; kendi ana dillerinde yani İngilizce olarak; Fransızlar, Fransızca olarak; Alman’lar, Almanca olarak; İtalyanlar İtalyanca olarak ibadet ederler. Kutsal Kitapları İncil’i, Aramice dilinde değil, kendi dillerinde okurlar.
Doğal olanı da budur.
Arapça sandığınız, pek çok sözcük Arapça değil Farsçadır.
“Farsça ibadet” ibadet oluyor da neden “Türkçe ibadet”, ibadet olmuyor?
Arap, Arapça yerine göre Farsça kullanarak tapınıyor da; ben neden anadilim Türkçe’yi kullanarak tapınamıyorum?
Neden Tanrı’ma, “Tanrı” ya da “Yaradan” dediğim zaman malum çevreler ayağa kalkıyor? Neden, benim topraklarımda namaza; “anadilimle” değil de, Arapça olarak çağrılıyorum? Farsçaya ses çıkarmayan malum çevreler; konu Türkçe olunca, neden sert tepki gösteriyorlar? Ben söyleyeyim.
İslam dili ile Türk dilinin yan yana gelmesi, bu işten nemalanan çevreleri rahatsız ediyor, İslam dilinin Türkçeleşmesi işlerine gelmiyor çünkü.
İslam dili Türkçeleşirse; Kur’an anlaşılır olacak; hoca(!) tayfasına gerek kalmayacak çünkü. İbranice ‘Rab’ dersiniz sesleri çıkmıyor; Türkçe ‘Tanrı’ dediniz mi ortalığı yıkıyorlar. - Vay efendim, sen nasıl Tanrı’m dersin!
Ya ne diyeceğim? - Allah’ım diyeceksin, Rab’bim diyeceksin!
Tanrı’m ya da ‘Yaradan’ım dersem, ne olur?
Diyemezsin efendim, olmaz, diyemezsin(iz), Müslüman dilinin birliğini ve bütünlüğünü bozamazsınız! - Ne demek Müslüman dili?
Arapça demek ! - İyi de, Müslümanca deyip kullandığın pek çok sözcük, Farsça ve de İbranice ? - Peki ya Türkçe Ezan? - Zinhar olmaz. - Niye olmaz?
Çünkü Dünyanın dört bir yanında ezanın dili ve içeriği aynıdır.
Konu hazır bu noktaya dek gelmişken; “Osmanlı’da Türkçe tapınma” konusuna da değinelim. Osmanlı’da ilk Türkçe tapınma tartışmaları 19. Yüzyılda başladı. 
Öncüsü, Ali Suavi (1839 – 1878) oldu.
2. Abdülhamit döneminde, Beyazıt ve Ayasofya Camileri kürsülerinde halka Türkçe hutbeler okudu. Ulüm Gazetesi’nde; namaz surelerinin Türkçeleştirilmesi, namazın Türkçe yakarılarla kılınması savunuldu.
Ali Suavi’nin bu konulardaki referans kaynağı, İmamı Azam Ebu Hanife, Fetvasında,
” Her ulusun, Kuran’ı, kendi diline çevirerek, ibadet edebileceği…’ şeklindeydi.
Türkiye’de Türkçe ibadet konusunda bütünsel bir çalışma yapmadığımız sürece bugün olduğu gibi bin dört yüz yıl öncesine takılır kalırız.

                        18 EKİM 2024 / Mehmet Özata