Ömer Özcan’ın “Türk Edebiyatında Hiciv ve Mizah” kitabı çok değerli bir 
kaynaktır.  Hiciv ve mizah seviyorsanız, mutlaka okumanızı tavsiye ederim. 
Hiciv ve mizahın içinde gülme vardır, nükte vardır, iğneleme vardır, şaka 
vardır, alay vardır, hoşgörü vardır, bilgelik vardır. Kimi kez aile içi olaylar, 
yoksulluk, mutsuzluk, toplumsal sorunlar şiirin içine gelir oturur. 
Bunların nedenleri tartışılır ve ustasının elinde bunlar yergiye ve gülmeceye
dönüşür. Sözcükler yerine göre sert olur, yumuşak olur. 
Sert olursa hiciv, yumuşak olursa mizah adını alır. Önceleri Tanrı’ya, din adamlarına yapılan eleştiriler, daha sonraları devlet adamlarına ve zalimlere yöneltilmiştir.
Mizah, eğlendirmek, güldürmek ve birinin bir davranışa incitmeden takılmak 
amacını güden ince alaydır. Hiciv, bir kimseyi, bir toplumu, bir düşünceyi ya da bir geleneği yermek için yazılmış, söylenmiş, söz, taşlama, yergidir. 
1--Yunus Emre(13.y.y) şeriatın cennetine karşı tavır koyar, 
Tanrı’ya şöyle seslenir;
Cennet cennet dedikleri, / Bir ev ile birkaç huri,
İsteyene sen ver onu, / Bana seni gerek seni…
Biz dünyadan gider olduk, kalanlara selam olsun, 
Bizim için hayır dua kılanlara selam olsun. 
Aşık Yunus söyler sözü, kan yaş ile doldu gözü, 
Bilmeyen ne bilsin bizi, bilenlere selam olsun. 
2-- Behlül Dana(?? Harun Reşit 800-900) halk arasında yaygın olan softaların uydurdukları söylemlerden yola çıkarak Tanrı ile dertleşiyor;
Ademi balçıktan yoğurdun yaptın, / Yapıp da neylersin bundan sana ne?
Halk ettin insanı saldın cihana, / Salıp da neylersin bundan sana ne ?
3-- Nesimi (14 y.y) düşüncelerinin şeriata aykırı görülmesinden dolayı Halep’te 
derisi yüzülerek öldürülmüştür.
Ne zaman Nesimi aklıma gelse,
Yüzülmüş tenine deri olurum,
Hallaç gibi çıkıp Enel-Hak dese
Aklımı şaşırıp, deli olurum…(Mehmet Özata)
4-- Kaygusuz Abdal’da(14-15 y.y) dinin kurallarına karşı çıkar, Tanrı ile söyleşir;
Kıldan köprü yaratmışsın, / Gelsin kulum geçsin diye,
Hele biz şöyle duralım, / Yiğit isen geçe Tanrı..
Garip kulun yaratmışsın, / Derde mihnete katmışsın,
Anı aleme atmışsın, / Sen çıkmışsın uca Tanrı…
5-- Azmi Baba (16 y.y) ise Tanrı’ya bir başka dille sitem eder,
Denizleri yarattın sen kapaksız, / Suları yürüttün elsiz ayaksız,
Yerleri temelsiz, göğü dayakasız, / Durdurursun acep iskancı mısın ? 
Kullanırsın kanatsızca rüzgarı / Kürekle mi yaptın sen bu dağları?
Ne yapıp da öldürürsün sağları!/ Can alıp verirsin, sen cancı mısın?
6-- Hiciv Karacaoğlan’la (17.y.y) göklerden yere inerek insanlara bulaşır.
Karacaoğlan der ki, ne ister bizden, / Hiç gitmiyor gönül gelinden kızdan,
Günde beş yüz sarım gelse faizden, / Dünyada tükenmez mal ister gönül…
7-- Tokat’lı Nuri (19.y.y) sevgilisine şöyle seslenir.
Zamane hubuna (sevgili) meylini verme, / Kışın zemherirde yaz eder seni,
Hakikatlı sanıp sakın inanma, / Ganilik(zenginlik) vaktinde hazzeder seni…
8-- Serdari (19.y.y) Şarkışla’dır. Bir kolu dirseğinden kesik olduğu için Çolak 
Hacı diye bilinir. Hayatı yoksulluk içinde geçmiştir.
Zenginin sözüne beliğ diyorlar/ Fukara söylese deli diyorlar.
Zamane şeyhine veli diyorlar, / Gittikçe çoğalır delimiz bizim.
9-- Şair Eşref(19 y.y) Osmanlı’da devlet yönetimin şöyle tenkit ediyor. 
Her biri halince icra-yı mezalim etmede,
Görse bir memuru insan bir şaki zannediyor. 
Eyleme beyhude ey biçare feryad ü figan, 
Ah-ı mazlumu Hükümet musiki zannediyor…
                        23 Ağustos 2024/ Mehmet Özata