Çarşı iznine çıkmıştım. Dolmuşa bindim gidiyorum. Biraz zaman geçti şoföre ücreti uzattım.

Dedi: ’’Asker Efendi, ücretin ödendi’’ O an çok duygulandım. Meğer başka bir yolcu asker elbisesi ile görünce benim ücreti de ödemiş.

Memlekete izne geleceğim. Gelirken bir hediye almak -o zamanlar fritözler yeni yeni evlere girmeye başladı- istiyorum. Cebeci’de indim. Biraz mağazaları gezdim. Fiyatlarına baktım ama param yetmiyor. O zamanlar şimdiki gibi kredi kartları da yok. Son bir mağazaya daha girdim. Baktım sahibi biraz farklı geldi. Dedim ‘’ben askerim, memlekete giderken hanıma bir fritöz almak istiyorum. Fakat şu an hepsini ödeme imkânım yok. Kalan kısmını -senet imzalayıp- sonra göndersem olur mu? ‘’Olur, tabii. Senede gerek yok. Sen al götür’’ Dedim beni tanımıyorsunuz. ‘’Üzerinde asker üniforması var, Asker adam sözünde durur’’ dedi. Bu cümle hem çok hoşuma gitti hem de bir kat daha sorumluluk yükledi. Neyse biz fritözü aldık ayrıldık. Ne zaman yolum oraya düşse o mağazaya bakarım ve gıyabi saygı duyarım.

Özeti: Bir öğrencinin, bir askerin vb. gıyabi dolmuş ücretini veya lokantada yemek ücretini vermek güzel bir haslettir. Hele üzerindeki elbisenin hakkını vermek, -asker adam sözünde durur- iltifatına, güvenine layık olmakta ayrı bir sorumluluktur.

İYİ Kİ FELÇ OLMAMIŞSIN

Askerde olduğumuz zaman Ankara son yılların en soğuk, ayaz dönemini yaşadı. Gece nöbetinde üşümemek için bir değil iki üç tane kışlık üst üste giydiğimi bilirim. Yine böyle soğuk kış günü, sabah 03-05 nöbetim var. (Evci olduğum için genelde bu nöbetleri bana yazarlardı) Nöbete kalkmadım. Daha doğrusu uykuyu açıp kalkamadım. Sabah Nöbetçi Çavuş arkadaş ‘’Hocam, vizite kâğıdı al yoksa ceza alırsın’’ deyince, resmiyeti tamamlamak için Tabur sağlık birimine gittim. Doktor tansiyonumu öçtü, ‘’tansiyonun 3’e düşmüş, iyi ki felç olmamışsın’’ dedi. O an moralim bozuldu. Kendi kendime ben ceza almamak için geldim, doktorun dediğine bak dedim. Sonra ikinci gün öğrendim ki, doktor kendisi -hastaymış- hava değişimine gitmiş. O zaman rahatladım.

Özeti: Maalesef sağlık çoğumuzun ihmal ettiği veya dikkat etmediği bir alan. Bazen de böyle şoklar yaşayabiliyoruz. Önemli durumlarda en az iki farkı hekime görünmek daha uygun olur. Birinin söylediği diğerinin söylediğinin zıttı durumlarla karşılaşabiliyoruz.

TÜFEK OMZA

Askere yeni gittiğimiz anlar. Eğitim alanında tüfek eğitimi yapıyoruz. Benim arkamda da o dönemin önemli bir televizyonun kanalının genel müdürü olan Mehmet Beslekoğlu Bey var. ‘’Rahat, hazır ol, tüfek omza’’ peş peşe geliyor. Öndekinin tüfeği bana gelirse diye bende bu arada biraz korkuyorum. Tüfeği omza atarken, kayışı koptu. Tüfeğin ucu arkadaki arkadaşın gözüne indi. Arkadaş yere yığıldı ve ‘’gözüm, gözüm’’ diye çığlık atmaya başladı.  O anda öyle korktum ki anlatamam. Bölük Komutanı Fazıl Burucu’da disiplinli biri, dedi: ’’Asker, arkadaşını hastaneye götür, bana da her akşam durumu hakkında tekmil ver’’ Arkadaşı bir hafta Gülhane hastanesine götürüp getirdim. Gelince de Komutana tekmil verdim, hiçbir şey demedi. Sonra o arkadaşla daha iyi dost olduk. ‘’Sivil olunca seni döveceğim’’ diye takılırdı. 25 sene sonra tekrar görüşmek nasip oldu.

Özeti: Kazalar çok önemlidir. Allah korusun basit bir tedbirsizlikten dolayı ömür boyu sakat kalınabilir. Gerek askerde gerekse sivil hayatta en ufak bir ihmal insana ömür boyu vicdan azabı çektirir. İş güvenliğini hiçbir zaman hafife almamak gerekir.

*

TAVSİYE: 50 yılın birikimi olan, muhtevasında 660 adet farklı nükteli nasihatin yer aldığı Mahirane Söylemler ve –hikâyeden şiire sızan- Susamak, Depremle Yaşamak ve Kazalar Geliyorum Demez kitaplarımı mutlaka okumanızı ve evlatlarınıza okutmanızı samimi olarak tavsiye ediyorum. 536 5681141 No.lu telefondan iletişime geçerek,  (150 TL) benden imzalı olarak temin edebilirsiniz.