Bir şehri görmek başka, bir şehri tanımak başka… Hatta bir şehri yaşamak başka... 

Biz; ikamet ettiğimiz şehirler hariç, diğerlerin görürüz sadece. Ya bir seyahat esnasında yakınından geçeriz, ya o şehirde bir işimiz olur onu halletmeye gideriz. Ya da bir tanığımız ile orada buluşuruz. Sonunda orayı terk ederiz.
Bazı şehirler tanımaya değer. Derler ya dünya gözüyle bir görün diye. Siz dünya gözüyle gördüğünüz o şehri bir daha görmek isterseniz, sizde iz bırakmış demektir. Hatta o şehirde yaşamak bile istersiniz.
Hangi şehirleri görürseniz görün mutlaka oraya ait bir şeyler yerleşir hafızanıza. Çoğu da kalıcı olur. Zaman içinde alacağınız bir habere üzülebilirsiniz. Daha önce bir şeyler aldığınız bir büfenin yıkılıp yerine büyük bir alış-veriş merkezi yapıldığını duyar, sizden bir şeyler eksildiğinizi hissedersiniz. Öyle hissederseniz eğer, siz o şehri unutmamışsınız demektir.
Bir şehri yaşamak ayrı bir şeydir zaten. Her karışını seversiniz ki çok az insana aittir bu duygular.
Osmancık; bir görenin bir daha görmek isteyeceği şehirlerden biridir bence. Sizin yaşınız ne olursa olsun, Osmancık’ı ne zaman görmüş olursanız olun, sanki uzun seneler orada yaşamışsınız hissi uyanıyorsa o şehri unutmanız çok kolay değildir.
Ayrıca insanlar uğramış olduğu şehirlere bir daha gitmemişse uzun seneler sonra hep ilk gördüğü gibi hatırlayacaktır ki bu çok normal bir şeydir.
Osmancık’a ilk geldiğim zaman bazı yerlerinin altında kanalların olduğunu öğrendim. Sonra hayal ettim. Bir yerde sular akarken, suyun akışı önlenmeden üzerine şehir kurmak…  Oralar iskâna açılmadan önce, oraları görenler bir hüzün ile hatırlar maziyi. Kaybolmayan ama görünmeyen akarsular…
Yıllar sonra doğan nesil ise oraların altından sular aktığını bilemez bile. Ancak bazı açıklamalar sonunda öğrenir.
Ben ilk duyduğumda çok farklı buldum bu yerleşimi. Altından akarsuların aktığı şehir… Hâlbuki Osmancık dışındakilerin, Osmancık denince aklına gelenler ile Osmancık’ta yaşayanların ilk aklına gelenler farlı şeylerdir. 
Şehrin üzerimdeki tesirlerini kısmetse ileriki yazılarımda dile getirim. Ancak aradan geçen an itibariyle bir aylık süre içinde daha dün görmüş gibiyim Osmancık’ı. Hatta yıllardır yaşamış gibiyim o şehirde.
Bir gece konakladığım,  ayaküstü sohbet ettiğim bir şehir için yazılacak çok şeyler olur mutlaka.
Şehirler; binalardan, kişilerden, iş yerlerinden, taşıtlardan ibaret değildir. Şehirlerin de ruhu vardır. Bazı şehirler vardır ki bir görülür bir daha çıkmaz zihninizden veya gönlünüzden…
Osmancık, özel bir şehirdir. Görmeyen bir kere görsün bence. Hafızanızda bakarken ne hissediyorsanız o kalacaktır. 
Dikkatli bakmak lazım…

SENİ DÜŞÜNDÜM

Karanlık kaybolup doğunca güneş,
Işıklar saçarken seni düşündüm.
Dağlarda, yaylada kırda çemende,
Çiçekler açarken seni düşündüm.

Adın düşmedi ki her dem dilimden,
Bir çare gelmedi yazık! Elimden.
Sana gelmek için kendi ilimden,
Kendimden kaçarken seni düşündüm

Rayihalar gelir sanki teninden
Kokusunu almış nokta beninden.
Bir akşamüzeri ev’in önünden,
Usulca geçerken seni düşündüm

Sesin, hatırlatır şeyda bülbülü,
Sana benzetirim nazlı sümbülü,
Bir gül bahçesinde en güzel gülü,
Derleyip seçerken seni düşündüm.